MASALI GÖRÜNTÜLEMEK VEYA OKUMAK İSTİYORSANIZ BURAYA BASIN

Okyanusun en uzak köşesinde, haritalarda bile adı geçmeyen gizemli bir ada vardı. Bu adaya kimse kolay kolay ulaşamazdı çünkü zaman burada farklı işlerdi. Adanın en yüksek tepesinde, eski zamanlardan kalma bir Zaman Saati bulunurdu. Efsaneye göre, bu saat döndükçe ada güneşle birlikte uyanır, rüzgar eser, dalgalar dans ederdi. Ancak bir gün, Zaman Saati durdu.

Saatin durmasıyla ada da hareketsiz kaldı. Kuşlar havada asılı kalmış, nehirler akmayı bırakmış, hatta gökyüzündeki bulutlar bile yerlerinden kıpırdamamıştı. Adanın sessizliği, burada yaşayanları endişelendirdi. Fakat kimse saati nasıl tekrar çalıştıracağını bilmiyordu.

Adada yaşayan cesur bir çocuk olan Miro, bu sırrı çözmeye karar verdi. Büyüklerinden duyduğu hikayelere göre, saatin kalbinde bir Zaman Kristali vardı ve bu kristal zamanın akışını sağlıyordu. Eğer kristal kaybolursa, zaman da dururdu.

Miro, yaşlı bilge Kumra Baykuş ile konuştu. Baykuş, “Zaman Kristali, Adanın Gölgeler Vadisi’ne saklanmış olabilir. Ama unutma, orada zamanın sınırlarını aşan gölgeler yaşar. Onları alt etmek için korkusuz olmalısın,” dedi.

Gölgeler Vadisi’ne gitmek kolay değildi. Miro, adanın derinliklerinde yürüdü, zamansızlığın getirdiği garip sessizlik içinde ilerledi. Ormanda hiçbir yaprak kıpırdamıyordu, ne bir esinti ne de bir su damlası hareket ediyordu. Sanki dünya bir resme dönüşmüştü.

Vadinin girişine vardığında karşısına üç büyük taş kapı çıktı. Üzerlerinde eski yazılar vardı. Miro dikkatlice baktığında, taşların üzerine yazılmış cümleleri okudu:
“Zamanı bulmak için geçmişin fısıltısını dinle.
Zamanı korumak için bugünü anlamalısın.
Zamanı harekete geçirmek için geleceğe adım at.”

Miro bir an durdu, sonra gözlerini kapattı ve kalbinin derinliklerine kulak verdi. Annesinin eski ninnilerini, büyükbabasının ona anlattığı masalları ve sabahları duyduğu kuş seslerini hatırladı. Geçmiş onun içindeydi, bugün nefes aldığı andı ve geleceği şekillendirmek onun ellerindeydi.

Tam o anda, en büyük taş kapı hafifçe açıldı ve içeriden soluk, parlayan bir ışık süzüldü. Miro içeri girdiğinde, kristalin gölgelerin arasında sıkıştığını gördü. Ancak gölgeler hareket etmiyor, sadece onu izliyordu.

Miro, korkusunu bir kenara bırakıp kristale yaklaştı. Ona dokunduğu anda kristal parlamaya başladı ve birden gölgeler çekildi, vadiyi ışık doldurdu.

Miro hızla geri dönerek Zaman Saati’nin yanına ulaştı ve kristali eski yerine yerleştirdi. Saatin içindeki dişliler yavaşça dönmeye başladı, sonra hızlandı. Bir anda adanın her yerine rüzgar yayıldı, kuşlar yeniden uçmaya, ağaçlar sallanmaya başladı. Okyanus kıpırdadı, bulutlar yer değiştirdi, hayat tekrar akmaya başladı.

Ada halkı büyük bir sevinçle Miro’yu karşıladı. Artık o, Zamanın Koruyucusu olarak anılıyordu. Ve o günden sonra, Zaman Saati’ne her gün biri giderek onu çalıştırdı, çünkü artık herkes zamanın ne kadar kıymetli olduğunu biliyordu.